e-GÜVENLİK DERSİ

MODÜL 4

Güvenliğin Ana Aktörleri

Ders 7 – Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü

HAKKINDA

“Massive Open Online Course on Security” projesi kapsamında NATO PDD tarafından desteklenen bu çevrimiçi ders, Güvenlik Çalışmaları alanında lisans düzeyinde giriş dersi olarak tasarlanmıştır. Temel olarak güvenlik alanındaki kuramsal yaklaşımları, temel kavramları, genel tartışma konularını ve temel güvenlik kurumlarını kısaca tanıtmayı amaçlayan ders, planlanmakta olan serinin diğer derslerine giriş niteliği taşımaktadır. Uluslararası güvenlik alanındaki kuramsal yaklaşımların geleneksel güvenlik anlayışı- yeni güvenlik anlayışı karşılaştırması yoluyla incelenmesi, alanla ilgili temel bilgilerin paylaşılması, disiplinin ele aldığı konuların kapsamlı ve anlaşılır bir yaklaşımla anlatılması ve tüm bunların görseller, videolar, ek okumalar ve tartışma sorularıyla desteklenmesi ile Uluslararası Güvenlik alanıyla ilgilenecek olanlara temel bilgilendirmenin sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca Uluslararası Güvenlik alanıyla ilgili toplumsal farkındalık oluşturmak, disiplinin odaklandığı güvenlik kavramları, sorunları, aktörleri ve sair konularda genel kamuoyunun bilgilenmesini sağlamak ve alanla ilgili ileri düzeyde çalışmalar yürütecek olanlara sağlam bir analiz zemini oluşturmak da amaçlanmıştır.

Hazırlayanlar

İÇERİK
1997 yılında Hollanda’nın Lahey şehrinde kurulan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (Organization for Prohibition of Chemical Weapons– OPWC), küresel çapta faaliyet gösteren bir örgüttür. Güncel faaliyetleri yine 1997 yılında imzalanan ve ilk çok taraflı silahsızlanma anlaşması olarak tanımlanan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (Chemical Weapons Convention) yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin koordinasyonu ve takibini yürütmeye odaklanmıştır. Sözleşmenin temel prensipleri kimyasal silahların geliştirilmesi, üretimi, stoklanması, transferi ve kullanımını sonlandırmak, tekrar ortaya çıkmalarını önlemek ve genel olarak kimyasal savaş tehdidini ortadan kaldırmak olarak tanımlanmaktadır.   Çatışma alanlarında kimyasalların geniş çapta zarar vermek amacıyla kullanılmasının tarihi çok eski dönelere gidiyorsa da, esas olarak Birinci Dünya Savaşı boyunca Almanya, Fransa ve İngiltere’nin savaş sahalarında farklı ölçeklerde kimyasal silah kullanımları bu alandaki ilk uluslararası girişimleri gündeme getirmiştir. Savaş süresince kullanılan klor gibi gazlar nedeniyle 90 bin kişinin öldüğü ve 1,3 milyondan fazla kişinin de ölümcül olmayan ama kalıcı hasarlarla etkilendiği tahmin edilmektedir. Bu duruma tepki olarak gelişen girişimleri takiben 1925’te imzalanan Cenevre Protokolü ile bu tür silahların kullanımı yasaklanmış olsa da kitlesel etkileri nedeniyle bu tür silahlar İkinci Dünya Savaşı’nda da yoğunlukla kullanılmıştır. En bilinen örnekleri de Nazi Almanya’sının Yahudilere karşı ölüm kamplarında Zyklon B gazı kullanımıdır.   Daha yakın dönemde gündeme gelen örnekler ise Vietnam Savaşı sırasında (1962-1971) ABD ordusunun Vietkong askerlerinin gizlenmelerini olanak sağlayan orman ve diğer bitki örtüsünü tamamen yok eden Agent Orangezehrini kullanmaları, Irak’ın 1980’lerde meydana gelen İran-Irak Savaşı süresince ve ardından 1988’de kendi vatandaşı Kürtlere karşı hardal ve sinir gazı kullanımı, 1994 ve 1995’de Japonya’da Aum Shinrikyu tarikatının sarin gazı ile halka saldırması ve son olarak Suriye İç Savaşı’nda Suriye rejiminin muhaliflere karşı klor ve hardal gazı kullandığı iddialarıdır.   Bu tür silahların kullanımının engellenmesine yönelik kolektif girişimler uluslararası alanda 1990’lara kadar başarılı bir şekilde gerçekleştirilememiş, ancak 1997’de imzalanan sözleşme ile kimyasal silahların kullanımı yönünde etkin bir uluslararası girişim başlamıştır.   KSYÖ’ye Mısır, İsrail, Kuzey Kore ve Güney Sudan dışında Kimyasal Silahlar Sözleşmesine taraf olan 193 ülke üyedir. Kurum yapısına baktığımızda, Örgütün üç ana organa sahip olduğu görülmektedir. Bunlar Taraf Devletler Konferansı, Yürütme Kurulu ve Teknik Sekreterya’dır. Konferansa tüm üye ülkeler eşit oy hakkıyla katılmaktadır. Örgütün tüm karar alma mekanizmasını ve Sözleşmenin yürütülmesi ile ilgili kararları almakla yetkili olan Konferansta ülkeleri temsil eden kişiler genellikle ülkelerin Hollanda Büyükelçileridir. Yürütme Kurulu ise bütçe kararları ile Konferansın aldığı kararların hayata geçirilmesi için çalışır. Teknik Sekreterya alınan kararların uygulanması ile denetleme görevlerini yerine getirir. Üye ülkeler bütçeye Birleşmiş Milletler’in belirlediği oranlarda katkıda bulunurlar.   Örgütün temel faaliyet alanları kimyasal silahların ortadan kaldırılması ve örgütün onay mekanizması dahilinde denetlenmesi, kimyasal silah üretiminin yeniden ortaya çıkmasını engellemek amacıyla sürekli denetim yapma, Sözleşmenin üye ülkelerce uygulanması için teknik destek sağlama, küresel çapta kimyasal araştırmaların barışçıl amaçlarla sürdürülmesi için uluslararası işbirliği platformu oluşturma ve olası kimyasal saldırılara karşı tedbir, önlem ve hazırlık gibi faaliyetler konusunda bilgi sağlama olarak tanımlanmıştır. Örgüt ayrıca bu tür silahların kullanılması durumunda alınacak tedbirlerin belirlenmesi ve kimyasal saldırıya uğrayanları destekleme faaliyetleri de sürdürmektedir. Bütün bu faaliyetlerin temel hedefi, Sözleşme ile de öngörüldüğü gibi, kimyasal silahların kullanımını ve etkilerini küresel düzeyde sıfıra indirmektir. Örgüt faaliyetleri ve kimyasal silahların yok edilmesindeki başarıları nedeniyle 2013 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştür.   Bütün bu çabalarla devletler nezdinde belli oranda bir kontrol mekanizması sağlanabilmişse de, bugün için kimyasal silahlar ile farklı ürünlerin terör olaylarında kullanılmaya başlandığını ve kimyasallara erişimin kolaylığı nedeniyle önlem almanın çok zor olduğunu görmekteyiz. 1994 ve 1995’te Japonya’da gerçekleşen iki terör saldırısı bu alanda en bilinen örnektir. Sarin gazı kullanılarak gerçekleştirilen saldırılarda 19 kişinin hayatını kaybetmesi ve yaklaşık 5000 kişinin yaralanması, kimyasal savaş ajanlarının terör amacıyla kullanılması konusunda bir dönüm noktası olmuş, olayların etkileri Japonya’nın ötesinde tüm dünyada yankılanmıştır. Ayrıca son yıllarda pek çok devletin ülke sınırları dahilinde gerçekleşen sivil protesto gösterilerinde biber gazı gibi uluslararası alanda kullanımı tartışmalı ürünleri kalabalık kontrolü için yoğun şekilde kullanmaları bu ürünlerin kimyasal silah kategorisinde olup olmadıkları tartışmasını başlatmıştır.   Kimyasal savaş ajanlarının etkileri, kasıtlı kullanımların dışında meydana gelen kazalar sonucunda da görülebilmektedir. Yüksek oranda zararlı kimyasal üretiminin denetlenmesi gerekliliği KSYÖ’nün bildirim, denetleme ve önleme mekanizmalarının da temel konusudur. Bu maddelerin üretimi, taşınması, dağıtılması esnasında zehirli kimyasal savaş ajanları veya kitle imha silahlarının ortama kazara yayılması milyonlarca insanın etkilenmesine neden olabilmektedir. Örneğin 1984’de Hindistan’ın Bhopal şehrinde böcek ilacı üretimi yapan bir fabrikada meydana gelen kaza sonucunda 40 ton zehirli metil izosiyanat maddesi ortama yayılmış, 500.000’den fazla kişi etkilenirken binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.   Son dönemde kimyasal silahların kullanımı alanında en çok tartışılan konulardan biri de Suriye İç Savaşı’nda rejim tarafından kullanıldığı iddia edilen kimyasal maddelerdir. Suriye 1925’te imzalanan kimyasal silahların kullanımının yasaklanması konulu Cenevre Konvansiyonuna taraf olmasına rağmen 1997 tarihli daha kapsamlı Kimyasal Silahlar Sözleşmesine taraf değildir. Cenevre Konvansiyonu kimyasal silahların üretimi ve stoklanması gibi konularda düzenlemelere sahip olmadığından, olası kullanım karşısında yaptırımlar alanında da KSS’den daha zayıf bir metindir. Suriye’nin kimyasal silahlara sahip olma isteğinin kökeninde bölgesel çatışma içerisinde olduğu İsrail’e karşı güçlü bir caydırıcı olarak düşünülmesinin yattığı varsayılmaktadır. Her ne kadar Suriye BM’ye kimyasal silahlara sahip olmadığına yönelik bilgilendirmeler yapmışsa da mevcut rejimin bu konuda çok şeffaf davranmadığına inanılmaktadır. Nitekim, Suriye İç Savaşı süresince ilki 2013’te Doğu Guta bölgesinde gerçekleştiği iddia edilen ve binden fazla sivilin öldürüldüğü kimyasal saldırı ile daha sonrasında çok defa bu tür silahları kullandığı iddiaları gündeme gelmiştir. Uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu iddialar üzerine KSS’ye taraf olmayan Suriye rejimine KSYÖ aracılığıyla sahip olduğu bütün kimyasal silahların imha edilmesi sürecini başlatması için baskı yapılmıştır. Bu çerçevede 2014’te tamamlanan ve Suriye’nin sahip olduğu tüm kimyasal ajanların yok edildiği bildirilen süreçten sonra, bu sefer 2017’de Han Şeyhun’da gerçekleştirilen bir saldırılarda rejimin tekrar kimyasal silah kullandığı KSYÖ tarafından tespit edilmiştir. Bu olaydan sonra da farklı bölgelerde rejim tarafından kimyasal silah kullanımı iddiaları dile getirilmiş fakat bunlar KSYÖ tarafından teyit edilmemiştir.   Bu yaşanan olaylar uluslararası ölçekte kimyasal silahlara karşı yeni bir anlayış birliği ve uygulama geliştirme gerekliliğini daha da önemli hale getirmektedir. Erişim ve kullanım açısından nükleer silahlardan dahi büyük bir tehdit olarak görülen bu silahlara karşı sadece KSYÖ’nün faaliyetleri yeterli olmamakta, küresel çapta bir şeffaflık ilkesinin yerleşmesi gerekmektedir. Bu konudaki anlaşmaların ve örgütlerin yaptırımlar konusunda yetersiz kalması da Suriye’deki gibi durumların önlenmesi konusunda sorun teşkil etmektedir.    
Ek Okumalar
Organization for the Prohibition of Chemical Weapons  Özcan, Gencer, “Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü”, Güvenlik Yazıları Serisi, No.31, Kasım 2019.    
Tartışma Soruları
 KSYÖ ne zaman kurulmuştur? Örgütün temel faaliyet alanları nelerdir?  KSYÖ’nün faaliyet alanları hangi anlaşma tarafından belirlenmiştir? Temel prensipleri nelerdir?  Kimyasal silahların kullanımının yakın dönemdeki en önemli örnekleri nelerdir?  Kimyasal silahların kullanımın önlenmesindeki en büyük sorunlar nelerdir?

Ziyaretçiler (Visitors)

128027
Total Users : 128027
Total views : 251814