Uluslararası ilişkilerde devletlerin birbiriyle ilişkilerinde birden fazla etkileşimden bahsetmek mümkündür. Ticaret ilişkileri yoluyla kurulan ekonomik ilişkiler, toplumlar arası sosyal ilişkiler ve çatışmalar yoluyla oluşan askeri ilişkiler bu etkileşimlerden bazılarıdır. Bu etkileşimler dünya siyasetindeki değişimlerin etkisiyle zamanla farklı şekillere bürünmektedir. Son yıllarda askeri alandaki etkileşimlere konu olan kavramlardan ikisi Erişim Engelleme (
anti-access) ve Alan Engelleme (
area denial) kavramlarıdır.
Sıklıkla birlikte kullanılan bu iki kavram, düşmanın ve/veya tehdit olarak algılanan unsurların bir ülkenin kara, deniz veya ulusal hava sahalarını işgal etmesini önleme veya bu alanlarda faaliyette bulunmasını çeşitli elektronik önleme sistemleri, silah sistemleri vb. yapılarla engellemeye yönelik stratejilere tanımlamaktadır. Bu sistemler, silahlar ve genel olarak stratejiler düşman/takip hareket alanını kısıtlamak, askeri birliklerinin hareketlerini yavaşlatmak ve/veya birlikleri tehlikeli durumda bırakmak amacıyla kullanılmaktadır.
Bu çerçevede askeri stratejiler doğrultusunda belli bir bölgeye yerleştirilecek silahlar ve sistemler uzun dönemli koruma önlemleri veya düşman/rakip görülen taraf için riskler oluşturulabilmektedir. Öte yandan, bu durumun sadece askeri birlikler için değil, siviller için de tehdit oluşturabiliyor olmaları literatürde sıklıkla tartışılan bir konu haline gelmiştir.
Yakın dönemde yoğun şekilde tartışmaya açılan Erişim Engelleme (
anti-access) ve Alan Engelleme (
area denial) kavramlarına geleneksel askeri çatışmalarda da rastlamak mümkündür. Geleneksel yöntemlerde atlı veya piyade birliklerinin belirlenen alanlardan hendeklerle, demir kazıklar veya uzun sırıklarla uzak tutulması alan engellemeye yönelik örneklerdendir. Birinci Dünya Savaşı’nda yoğun şekilde kullanılan dikenli teller veya İkinci Dünya Savaşı’nda tank birliklerine karşı kullanılan doğal olmayan (beton) bariyerler de bu yöntemin örneklerindendir.
Bu stratejinin sadece savunma amaçlı olmayıp, “pasif tahkimat” yöntemi olarak düşman güçlerini farklı alanlara yönlendirmek veya birlikleri birbirlerinden ayrı düşürmek için kullanıldığı da bilinmektedir.Bu geleneksel yöntemlerin artan teknoloji ve üretim imkanlarıyla farklılaştığını söylemek mümkündür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen yarı otomatik ve otomatik sistemler bu yöntemin ana unsurunu teşkil eder hale gelmiştir. Örneğin, en çok bilinen ve 1999 yılında imzalanan Ottawa sözleşmesiyle yasaklanana kadar en yaygın silahlardan olan kara mayınları düşmanı belirli bölgelerden uzak tutma işlevi görmüştür. Bunların uzaktan düşman harekatına göre ve/veya kendi kendine infilak ettirilmesi teknolojik imkanların gelişmesine örnek verilebilir. Bubi tuzakları da benzer işlev gören bir başka örnek olarak ifade edilebilir.
Zamanla gelişen teknoloji ve üretim imkanlarıyla alan engelleme radarın icat edilerek İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren yaygın bir şekilde kara, deniz ve havada kullanılmaya başlanmasıyla daha kapsamlı ve farklı yönlere evrilmiştir. Daha sonraki yıllarda radar ile birlikte kullanılabilen ve düşmanın deniz yoluyla saldırmasının veya kara topraklarına yaklaşmanın engellenmesinde kullanılan gemi karşıtı füzeler (
anti-ship missiles), uçakları havaalanlarından uzakta kullanmada önemli rol oynayan uçak gemileri; alan taraması ve denetlemesine yardımcı olan denizaltılar; karadan havaya kullanılan füzeler, seyir füzeleri ve en son olarak geliştirilen çeşitli elektronik harp yöntemleri bu kavramın en teknolojik ve güncel örnekleri olarak sıralanabilir.
Bu yöntemlerin yanı sıra kimyasal, radyolojik, nükleer silahlar ile bunların bırakacağı etkilerin de bu amaçla kullanılabileceğini söylemek mümkündür. Buna şarbon ve nükleer serpintiler örnek verilebilir. Özellikle serpintilerin uzun süre toprakta kalması ve etkili olması istenilen alanın engellenmesine de olanak sağlar. ABD’nin Vietnam Savaşı’nda kullandığı
Agent Orange bilinen en etkili kimyasal alan engelleme materyallerinden biridir. Ormanlık alandaki çatışmaları ve gizlenmeleri önlemek amacıyla kullanılan
Agent Orange, hedeflenen bölgedeki ağaç yapraklarını dökerek, ormanlık araziyi Vietnam askerleri için korunaklı alan olmaktan çıkarmıştır.
Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği’nin kendi ülke topraklarında ve/veya müttefik ülkelerde yerleştirdikleri radarlar ve onlarla birlikte çalışan füze sistemleri yoluyla düşman hava unsurlarının, denizde de düşman denizaltıların ulusal sulara yaklaşmalarını veya sızlamalarını engellemeye yönelik olarak denizaltı mayınları ile belirli bölgelerde çelik ağ/halat ve benzeri bariyerler kullanılmıştır.
Son yıllarda daha çok A2/AD kısaltmasıyla kullanılmaya başlayan “Erişim ve Alan Engelleme” stratejisi özelikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin ve Batı Pasifik’teki faaliyetlerini engellemeye yönelik Çin önlemleri ile Rusya Federasyonu’nun 2000’li yıllardan itibaren Doğu Avrupa, Karadeniz bölgesi ve Baltık bölgesindeki faaliyetleri çerçevesinde gündeme gelmektedir.
Çin, ABD’nin Batı Pasifik’teki faaliyetlerini engellemek için uzun yıllardır A2/AD cihazlarına yatırım yapmaktadır. Çin, Asya-Pasifik deniz bölgesinde ABD’nin etkinliğini ve faaliyetlerini önleyebilmek için savunma sanayisini çeşitlendirmiş ve geliştirmiştir. Gemi inşası, gemi savarlar, deniz altılar, gemi savar füzeler ve hava savunma sistemleri gibi sistemlere yatırım yapmışlardır. Çin, böylece ana karadan uzak sahip olduğu, hak iddia ettiği ve suni olarak oluşturduğu adalara üsler kurarak bu stratejileri desteklemeye çalışmaktadır. Bu stratejilerle iki ayrı çember oluşturmak istemektedir. Bu çemberlerin önüne ve arkasına ABD’nin geçmesini engelleyerek denizden ana karaya yapılabilecek istihbarat çalışmalarını da engellemek istemektedir. Çin, istihbarat çalışmasını engellemenin yanı sıra denizlerden gelebilecek ani bir saldırıya karşı anakarayı savunmaya almaktadır. Bu çevredeki diğer ülkeler ile ABD’nin de benzer silahlara yatırım yapmasına neden olmuştur. Batı Pasifik’te Çin ve ABD dışında özellikle Japonya ve Avusturalya bu tür cihazlara ve silah sistemlerine yatırım yapmaktadırlar. Çin’in bu bölgede A2/AD stratejisiyle ABD ve müttefiklerinin giremeyeceği yasaklı bir alan/bölge oluşturarak bölgesel bir güç olmak istediği özellikle Batı kaynaklı analizlerde sıklıkla dile getirilmektedir.
Kaynak:
https://missiledefenseadvocacy.org/missile-threat-and-proliferation/todays-missile-threat/china/china-anti-access-area-denial/
Rusya Federasyonu ise son yıllarda Baltıklar, Doğu Avrupa ve Karadeniz’de geliştirdiği A2/AD stratejileri ile özellikle Kuzey Atlantik İşbirliği Örgütü (NATO) üyelerini bu bölgelerden uzak tutmaya çalışmaktadır. Örneğin 2014’de Kırım’ı ilhak etmesinden sonra bu yarımadaya getirdiği yeni nesil Kalibr füzeleri, karadan havaya veya karadan su üstü hedeflerine yönelecek diğer füze sistemleri ve bunları destekleyecek S400 füze savunma sistemleriyle geniş bir alanda A2/AD bölgesi oluşturmuştur. Rusya’nın bu girişimlerine karşılık NATO ülkeleri de bu engellemeleri aşacak sistemlere yatırım yapmaya ve stratejiler geliştirmeye başlamıştır.
Kaynak:
https://www.savunmasanayist.com/erisimi-engelleme-bolgeden-men-etme-a2-ad-stratejisi/
Kaynak
: https://behorizon.org/russian-a2ad-strategy-and-its-implications-for-nato/
Günümüzde kullanılan A2/AD stratejileri ve cihazlarına getirilen eleştiriler de mevcuttur. Örneğin NATO çerçevesinde oluşturulmakta olan A2/AD stratejilerinin tek tip olması ve her ülkeye uyarlanmaya çalışılması akademik yazında ve pratik uygulayıcıları tarafından eleştirilmektedir. Bu stratejilerin bazı ülkelere uygun olmayabileceği gibi yanlış uygulamalara sebebiyet verebileceği de ileri sürülmektedir.
Bir diğer eleştiri ise, akademik ve askeri strateji anlamında A2/AD’nin yeni bir kavram olmadığı, eskiden farklı isimler altında kullanılan askeri/jeopolitik stratejilerin teknolojik gelişmelerle birlikte bu kavramlara büründüğüdür. Nitekim, daha önce de belirtildiği üzere, A2/AD stratejileri farklı yöntemlerle tarih boyunca farklı stratejileri başarıya ulaştırmak için kullanılmıştır. Bu çerçevede, A2/AD stratejilerinin caydırıcılık ilkesinin tamamlayıcısı veya benzeri olduğu da ileri sürülmüştür.
“
Hayaldi Gerçek Oldu! Hipersonik Silahlar” – Güvenlik Yazıları / Sıtkı Egeli
A2/AD stratejileri bu tür eleştirilere rağmen günümüzde birçok devlet tarafından kullanılmakta ve uygulanmaktadır. A2/AD cihazlarının alım ve satışı da birçok diplomatik ilişkiye yön vermekte müttefiklik ilişkileri ile ilgili sorunlar da yaratabilmektedir. Bu bakımdan A2/AD kavramının uygulamalarıyla değil, kavram olarak da uluslararası siyasette önemli bir yer tuttuğunu söylemek mümkündür. Devletlerin benzer silahları edinip bu stratejileri uygulamaları ilgili devletler için güvenli alanlar oluşturmaktadır. Örneğin, NATO’ya üye devletler benzer silah sistemleri edinerek, tüm Kuzey Atlantik bölgesini güvenli bir alan haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bu durum, bir silahlanma rekabeti ve buna dayalı bir ekonomik ilişki modeli de ortaya çıkarmıştır. Tüm bunlar, A2/AD kavramının askeri uygulamaları dışında, stratejik bir boyutu olduğunu da göstermektedir.
Ek Okumalar
Stephan Frühling & Guillaume Lasconjarias (2016) NATO, A2/AD and the Kaliningrad Challenge,
Survival, 58:2, 95-116
Tartışma Soruları
Erişim Engelleme (
Anti Access) ve Alan Engelleme (
Area Denial) nedir?
Erişim Engelleme (
Anti Access) ve Alan Engelleme (
Area Denial) ve güvenlik ilişkisini açıklayınız ?
Erişim Engelleme (
Anti Access) ve Alan Engelleme (
Area Denial) stratejilerini açıklayınız?