Bugün dünyanın en bilinen, tüm tanınan devletlerin üye olduğu ve kapsamı en geniş devletler arası kuruluşu olan Birleşmiş Milletler (BM) Teşkilatı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 24 Ekim 1945’de uluslararası sistemde barışı ve istikrarı sağlamak, güvenliği korumak, ekonomik toplumsal ve kültürel işbirliğini oluşturmak, devletler arasında barışçıl ilişkilerin kurulmasını sağlamak üzere kurulmuştu.
Henüz savaş devam ederken, elli ülkenin temsilcileri 24 Nisan 1945’de Birleşmiş Milletler Şartı’nı (
United Nations Charter) hazırlamak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nin San Francisco şehrinde bir araya gelmişler, hazırlanan metin 25 Haziran’da kabul edilmiş ve 24 Ekim’de yürürlüğe girmiştir. BM Şartı’nda yeni örgütün temel amaçları arasında uluslararası barış ve güvenliği sürdürmek, insan haklarını korumak, insani yardım sağlamak ve uluslarararası hukuku destelemek gibi konular da yer alıyordu. Üye sayısı zamanla genişleyen örgütün halen 193 üyesi bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler’in kuruluşunda altı ana idari birimi vardı; Bunlar Genel Kurul (
General Assembly), Güvenlik Konseyi (
Security Council), Ekonomik ve Sosyal Konsey (
Economic and Social Council), Vesayet Konseyi (
Trusteeship Council), Uluslararası Adalet Divanı (
International Court of Justice) ve Birleşmiş Milletler Sekreterliği (
United Nations Secretariat) idi. Bunlardan Vesayet Konseyi, vesayeti altındaki son toprakların 1994’de Palau adıyla bağımsız bir devlet olarak BM’ye üye olmasıyla işlevini tamamlamıştır; ancak tamamen ortadan kaldırmak için BM Şartı’nın revisyonu gerektiğinden işlevsiz olarak varlığını sürdürmektedir. Bu organlara ek olarak, dünyadaki çeşitli sorunlara ve kalkınma stratejilerine yönelik Birleşmiş Milletlere bağlı çalışan çok sayıda uzmanlık kuruluşu ile program da bulunmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), BM Kalkınma Programı (UNDP), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Dünya Bankası bunların en bilinenleridir. Birleşmiş Milletler idari yapısının başında bu göreve beş yıllık süre ile seçilen Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri bulunur.
Birlemiş Milletler’in ana kuruluş sebebinin yanı sıra birçok organı da farklı güvenlik konularıyla ilişkilendirilebilir. Ancak bu modülde esas olarak Birleşmiş Milletler’in uluslararası güvenlik ve istikrarın sağlanması ve korunmasıyla birinci derecede ilişkilendirilmiş organı olan Güvenlik Konseyi (
Security Council) ele alınacaktır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Birleşmiş Milletler’in en güçlü karar organıdır. Üye ülkeler arasında güvenlik ve barışı korumakla sorumludur. Birlemiş Milletler’in diğer organları tarafından alınan bütün kararlar tavsiye niteliği taşırken, BMGK kararları tüm üye ülkeler açısından bağlayıcıdır. Bu bağlayıcılık, üye devletlerin taraf olduğu ve imzaladığı Birleşmiş Milletler Şartı’ndan kaynaklanmaktadır.
BMGK beşi daimi olmak üzere on beş üye ülkeden oluşmaktadır. Geçici ülkeler bölgesel ayrım gözetilerek iki yıllık sürelerle seçilirler. Daimi üyeler ise Rusya Federasyonu, Çin, Fransa, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nden oluşmaktadır. Kasım 2020 yılı itibariyle geçici üyeler Belçika, Dominik Cumhuriyeti, Estonya, Almanya, Endonezya, Nijerya, Saint Vincent ve Grenadinler, Güney Afrika, Tunus ve Vietnam’dır. Güvenlik Konseyi Başkanlığını her ay dönüşümlü olarak bir devlet üstlenir.
BM’nin uluslararası sistemdeki güvenlik sağlayıcı kurum rolü BMGK ile somutlaştığını söylemek mümkündür. BM Şartı’nın tanıdığı kararlarının bağlayıcılığı dışında, BMGK uluslararası barışı tehdit eden herhangi bir olayı ve durumu soruşturmak ile de yetkilidir. Bu durum BM Şartı’nın 6. ve 7. bölümlerinde açık olarak belirtilmiştir. Benzer şekilde, BMGK’nın devletler arasında yaşanacak herhangi bir anlaşmazlık durumunda taraflara barışçıl yöntemler önerme sorumluluğu da vardır. Ülkelerin uluslararası barışı tehdit etmeleri ve Güvenlik Konseyi tavsiyelerine uymamaları durumunda Konsey’in bütün iletişim kanallarını askıya almadan askeri operasyon uygulamaya kadar yetkileri bulunmaktadır. Güvenlik Konseyi aynı zamanda Birleşmiş Milletlere kimlerin üye olabileceğini de belirler. Üyelik başvurusu yapan bir devlet ancak Güvenlik Konseyi’nin önerisi ve Genel Kurul’un onayıyla BM üyesi olabilir.
Öte yandan, Güvenlik Konseyi gündemine gelen her konunun kolaylıkla çözüldüğü de ileri sürülemez. Bunun temel nedeni Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin, Genel Kurul’un aksine, veto edici oy hakkına sahip olmaları ve bu haklarını kendi ulusal çıkarlarına aykırı biri durum olduğunda veya uluslararası sistemle ilgili farklı bir düşünceye sahiplerse kullanabilmeleridir. Daimi üyelerin hangi durumlarda veto yetkilerini kullanabilecekleri, bir diğer ifadeyle olumsuz oy kullanacaklarının herhangi bir sınırlaması veya düzenlemesi yoktur; tamamiyle kendi görüşleri doğrultusunda istedikleri oyu kullanmakta serbestirler.
BMGK’deki oylama sistemi Birlemiş Milletler Şartı’nın 27. ve 52. Maddeleri ile belirlenmiştir. Bu maddeler uyarınca Güvenlik Konseyi’ne üye her devletin bir oy hakkı vardır. Konsey’de usule ilişkin kararlar dokuz üyenin olumlu oyu ile alınabilmektedir. Fakat, işleyiş ve usul dışındaki bütün konularda dokuz üyenin olumlu oyunun yanı sıra daimi üyelerin kararı veto etmemesi (olumsuz oy kullanmaması) gereklidir. Daimi ülkelerin çekimser oy kullanmaları durumu etkilememektedir.
BM sistemin günümüzde en çok tartışılan unsurlarından biri olan BMGK daimi üyelerinin veto yetkisi, İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1945’de Dumbarton Oaks ve Yalta’da üç büyük ülkenin (ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere) develet ve hükümet başkanları arasında yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkmıştır. Veto yetkisinin, dönemin büyük güçlerine dünya siyasetindeki olaylar hakkında etkin söz hakkı vermesinin yanı sıra, bu ülkelerin egemenlik hakları ve ulusal çıkarlarını korumak altına alabilmek için de yapıldığı söylenebilir. Ayrıca, bu ülkeler (özellikle BM’nin öncülü Milletler Cemiyeti’ne üyeliği Kongresi tarafından reddedilen ABD ) BM gibi bir örgütün kuruluşunu ve üye olmalarını kendi parlamentolarına kabul ettirebilmeleri için de veto hakkını kullanmışlardır.
Ancak, BM’nin kuruluşundan bugüne gelişimine bakıldığında veto hakkının hem uluslararası siyaset hem de devletlerin kendi iç işleri bakımında araçsallaştırıldığını ileri sürmek yanlış olmayacaktır. Bu durum veto hakkının zaman zaman bir anlamda “kötüye kullanılması”, diğer bir ifadeyle bu hakka sahip ülkelerinin sadece kendi ulusal çıkarlarının korunması amacıyla kullanılmasına da yansımıştır. Tarihsel uygulama olarak bakıldığında, Soğuk Savaş döneminde BM’de ABD’yle birlikte hareket eden Batılı devletlerin veto kullanmadıkları, buna karşılık Sovyetler Birliği’nin 1970’lere gelinceye kaar çok sayıda veto kullandığı görülmektedir. Bu durumun istisnaları Fransa ve İngiltere’nin sadece sömürgelerdeki çıkarlarını korumak için veto haklarını kullanmaladır. Buna karşılık, bu genel görünüş, yumuşama (
detente) dönemi ve pek çok Üçüncü Dünya ülkesinin bağımsızlıklarını kazarak BM’ye üye olmalarından sonra değişmiş ve ilk kez veto hakkını 1970’te kullanan ABD’nin budan sonra giderek daha sık biçimde bunu kullandığı görülnüştür. Çin Halk Cumhuriyeti ise bu dönemde sadece bir defa veto hakkını kullanmıştır.
Öte yandan, Soğuk Savaş’ın sona erişi veto kararlarına da yansımış ve uluslararası gelişmelerle ilgili büyük güçler arasında uyumun dikkat çektiği 1990-93 yılları arasında Güvenlik Konseyi’nde hiç veto kullanılmamıştır. Takip eden dönemde ise Rusya Federasyonu sık sık veto hakkını kullanmış ve BM’nin kuruluşundan beri en çok veto kullanan (116 veto) ülke konumuna gelmiştir. Rusya Federasyonu’nu 81 veto ile ABD izlemektedir. Üçüncü sırada ise 29 veto ile İngiltere bulunmaktadır.
Veto hakkının daimi ülkelerin dünya siyasetinde diğer ülkelerden daha fazla söz hakkına sahip olmasına neden olduğu konusu her veto kullanımından sonra gündeme gelen bir tartışma unsurudur. Veto hakkını savunanlar, bu hak olmadan büyük güçlerin sistem içerisinde tutulmasının mümkün olmayacağını, gereksiz derecede sık askeri müdahalelere karşı bir kontrol mekanizması olduğunu ve genel olarak uluslararası istikrarın sağlanmasına destek verdiği ileri sürmektedirler. Buna karşılık, duruma itiraz edenler, Birleşmiş Milletler sisteminin en temel unsurlarından biri olan demokratik karar alma ve egemen devletlerin eşitliği ilkesini ortadan kaldırdığını, zaman zaman savaş suçlarına, insanlığa karşı suçlara ve çatışmalara müdahalede etkili olunmasını engellediğini belirtmektedirler.
Ek Okumalar
Bosco, D.L. (2009).
Five to Rule Them All: The UN Security Council and the Making of the Modern World. Oxford University Press.
Lowe, V., Roberts, A., Welsh, J., et al. (eds.).
The United Nations Security Council and War: The Evolution of Thought and Practice since 1945. Oxford University Press.
Wilco, F. “The Yalta Voting Formula”
The American Political Science Review Vol. 39, No. 5 (Oct., 1945).
Tartışma Soruları
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nedir?
Veto hakkı nedir?
Veto hakkı kimlere tanınmıştır ?
Güvenlik Konseyi kimlerden oluşur?
Veto hakkına yönelik temel eleştiriler nelerdir?